Enflasyonu düşürmek mi?
Enflasyon altında ezilen düşük gelirlilerin sayısını da azaltmak mı?
Büyük firmaların talep yapıları ve maliyet yapıları sayesinde gerçekleştirdikleri aşırı karlarının son dönemde yaşanan enflasyondaki yükselişine katkısını IMF bile kabullendi.
Fakat bu büyük firmaların sebep olduğu enflasyonu düşürmenin maliyeti sadece işçilere değil, küçük ve orta ölçekli firmalara da ödetiliyor, enflasyonun talep kaynaklı olduğu iddiasına dayanarak uygulanan faiz artışları ve kemer sıkma politikalarıyla.
Soru basit: Hangi firmaların müşterileri kemer sıkma politikaları karşısında gelir kaybına uğrayıp taleplernı kısmak zorunda kalacaklar?
Elbette, küçük ve orta ölçekli firmaların. Büyük firmaların üst gelir grubu müşterileri, zaten tasarruf edebileek kadar yüksek gelire sahipler ve taleplerinin fiyat esnekliği de gelir düzeylerinden ötürü düşük.
Hangi firmaların borçlarını artan faizler nedeniyle çevirememe sorunu ile karşı karşıya kalıp üretimlerini ve istihdamlarını kısma ihtimali daha yüksek?
Elbette, küçük ve orta ölçekli firmaların.
Yani küçük firmalarda çalışan işçiler işlerini kaybedip yine küçük firmalardan satın aldıkları malları daha az satın alacaklar.
Büyük firmaların satışlarında azalma, istihdamlarını kısma ve dolayısıyla (eğer aşırı özgüvenlerinden kaynaklı aşırı borçlanmaya gitmemişlerse) bilançolarının sarsılma ihtimali daha düşüktür.
Özetle, büyük firmaların sebep olduğu enflasyonun bedelini sadece işçiler değil, yanısıra küçük firmalar da ödemektedirler. Küçük ve ortak ölçekli firmalar bu kemer sıkma politikaları ve faiz artışlarıyla iflas ettikçe, büyük firmaların da pazar payları ve tekelleşme artar.
Peki enflasyonun kök sebebi gelir üzerindeki çatışma ise, çözümü nedir?
Çözüm, bu çatışmanın hükümetçe dezavantajlılar lehine modere edilmesidir. Nihayetinde enflasyonla mücadele sadece enflasyonu düşürmek değildir, enflasyon altında ezilen insan sayısını da azaltmaktır.
Bunun iki önemli enstrümanı da maliye ve gelirler politikalarıdır.
İşsizlik maaşının miktarını ve süresini artırmak, faydalanma kriterlerini yumuşatmak gelirler politikası kapsamındadır. Daha yüksek işsizlik maaşı, iş kaybından kaynaklı talep düşüşünü engelleyerek işsizliğin işsizliği artırmasına da ket vurur.
Asgari ücreti artırmak ve kamu istihdamını ve ücretlerini artırmak da özel sektördeki ücretlere yukarı yönlü destek sunar. Arz kısıtı sorunları yoksa ve piyasa yeterince rekabetçiyse, ücret ve gelir artışının tetiklediği talep daha fazla üretimle karşılık bulacaktır. Verimlilik artışının altında kalan ücret artışı, sorun olacak kadar yüksek bir enflasyona sebep olmaz.
ABD’de pandemi öncesi düşük enflasyona ücretlerin katkısı %68 düzeyinde iken, pandemi sonrası yüksek enflasyona katkısı %7 kadar.
Enflasyonu düşürmeye yönelik maliye politikası ise, ulaşım, barınma, eğitim, sağlık gibi temel hak ve ihtiyaçların kamu tarafından ücretsiz veya çok ucuz sunulmasının yanısıra aşırı-kar fiyatlaması yapan büyük firmalara dönük vergilendirmeyi kapsar.
Bir yıldır bir etkisi sadece finansallarda olan faiz artışından çok daha etkili olabilecek bir diğer yaratıcı öneri de firmalara, fiyatlarına yansıtmadıkları maaş artışları kadar vergi indirimi sağlamak olabilir. Bu sayede, ücretleri baskılamak için bahane olarak kullandıkları ama aslında yüksek kapasite kullanım oranı ve yüksek sendikalaşma durumunda olabilecek ücret-fiyat spiralı riski de bertaraf edilmiş, enflasyon baskılanmış olur.
Ücretleri artan işçiler, gelir düzeylerinden ötürü harcama eğilimleri yüksek (tasarruf eğilimleri düşük) öldüğündan daha çok harcadıkları takdirde kurumlar vergisi topla(ya)mayan devlet de zaten vergi gelirlerini dayandırdığı KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerden daha çok toplayacaktır. Fiyatlara yansıtıldığında artacak karlara mukabil bir kurumlar vergisini toplayamadığından, ücretlilerin harcamasıyla daha çok dolaylı vergi toplayacaktır, obsessive düzeyde takıntı yaptıkları bütçe açığı da düşecektir. Vergi toplayamasa bile, harcamak için vergiye ve borçlanmaya ihtiyaç duymayan devlet için çok bir sorun yok, yeter ki bütçeyi sosyal refah çerçevesinde kullanmayı engellemek için uydurulan ‘mali disiplin’ ve ‘denk bütçe’ adı altında KDV, ÖTV, benzin, elektrik vs zammı yapılmasın.
Bu neoliberal tasarımıyla ‘mali disiplin’e itiraz etmek, paranın yoktan yaratıldığını kavrayamayanların itiraz diye sunduklarını sandıkları “önüne gelene para dağıtılsın” demek değildir; halihazırda zenginler lehine tasarlanan bütçenin ve para politikasının, madurlar lehine tasarımını ve disipline edilmesini savunmaktır.