Dostlarıma nacizane düşüncelerimdir!

İbrahim Polat
4 min readMay 19, 2023

--

Ankara-Diyarbakır arasında seyahat halindeyim. Siyasi gündemin sosyolojik boyotunu ve sizlere yada yakınlarınıza olan, olacak etkisini ve etkilesimdeki diyalog kanalının nasıl gelişmesi ve sonuçlanması gerektiğini yazmak istedim. Seyahatteyim fakat, merak etmeyin aracı, iş arkadaşım kullanıyor. 🙏

Canınızı sıkan bir konuda, karşınızdaki insanla konuşmaya çalıştığınızda “beton bir duvarın” karşısında duruyor gibi hissettiniz mi?

Ya da kendinizi ifade etmeye çalışırken ansızın bastıran bir eleştiri sağanağına tutuldunuz mu ?

Ya da tam tersi.

Kendinizi karşı tarafı dinlerken, giderek daha tepkisiz ve duvarlaşmış ya da içinizdeki tüm üzüntü, öfke ve kırgınlıkları eleştiri damlaları şeklinde yağdırırken buldunuz mu?

Neler geliyor gözünüzün önüne?

İş yerinde, evde, kendi zihnimizin içinde bazen bir duvara dönüşerek bazen de sağanak olarak yönetmeye çalışmıyor muyuz ilişki krizlerini?

Peki sonuç?

Çözümsüzlük.

Çoğumuz karşımızdaki insanla herhangi bir konuda sorun yaşamak istemeyiz.

Böyle bir durum içimizde nahoş bir duygu yaratır ve keyfimizi kaçırır.

Ama günün sonunda hepimiz birbirimizden farklı olduğumuz için istemeksek de böyle durumlar yaşarız ve yaşayacağız da.

Yani aslında ilişki krizleri hayatın rutinidir.

Öyleyse bir şekilde ilişki krizlerini doğru şekilde çözmeyi öğrenmemiz gerekiyor.

Bizi geren, içimizde stres yaratan, problemli durumları çözmek için düzgün çalışan bir yönteme ihtiyacımız var.

Çocukluğumuzdan itibaren matematik, fizik, kimya gibi konularda saatlerce, yıllarca eğitim aldığımız halde ne yazık ki duygularımızla, sosyal ilişkilerimizle, psikolojimiz ile ilgili konularda bir çoğumuz alaylıyız.

Yani annemiz, babamız, kardeşimiz ya da dostlarımızdan, hayatımızın kesiştiği insanlardan ne görüp öğrendiysek, elimizde avucumuzda buradan edinilen bilgi ve deneyimler var. Ve çoğumuz hayatımızı bu yarı eksik, yarı yanlış, tam olarak mantığı düşünülmemiş bilgiler ve deneyimlerle yaşamaya çalışıyoruz.

Bu nedenle de alaylı bilgimiz çoğu yerde kısa kalıyor.

Son dönemlerde psikoloji kitaplarının, kişisel gelişim kitaplarının giderek daha fazla okunma nedeni de bu sanırım. Hayatlarımızda bir yerlerde sürekli tıkanıyoruz, duvara çarpıyoruz, yara alıyoruz. Kendimize göre çözümler arıyoruz ve yine kendimize göre çözümler üretiyoruz.

İşte bu yazımın amacı da okuduğum kitaplardan aklımda kalanları, anladıklarımı aktararak ilişkilerdeki krizleri aşmamıza yardımcı olacak birkaç bilgiyi sizlerle paylaşmak. Ve üretmeye çalıştığınız çözümlerde sizlere destek olmak.

Öncelikle her insanın içinde bulunduğu sıkıntıyı farklı şekilde yaşama tarzı vardır.

Kimi kendini ifade ederek, yaşadığı duygu durumunu karşı tarafa anlatarak çözüm ararken, kimileri yaşanan negatif durumun soğumasını, konunun çok irdelenmemesini tercih edebilir.

Etrafımızda bulunan insanların bizden ve birbirinden farklı olduğunun bilincinde değilsek, olumsuz durumlara karşı verilen farklı tepkiler bir anlaşmazlık girdabına girebilir.

Her ne kadar farklı tarzlarımız olsa da şunu hep göz önünde tutmak önemli; Konuşmak, kendini ifade etmek bir “ağız dalaşı” değildir aynı şekilde gerilimin sakinleşmesini beklemek de “duvar olmak” değildir.

Eğer problemli durumu sağlıklı şekilde konuşma metodu bulunmazsa, bir süre sonra krizden darbe alan ilişkiler güneşin altında kalan bir buz parçası gibi yavaş yavaş eriyip gider.

Peki doğru ve sağlıklı bir tartışma ortamı yaratmak için ne yapmalıyız?

Öncelikle gerçek bir empati bilincine sahip olup hepimizin birbirimizden farklı olduğunu fark ve kabul etmeliyiz.

Yani kimimiz için “Ne var ki bunda?” dediğimiz bir durum bir başkası için “Ciddi bir karın ağrısı.” olabilir.

Bu farklarımızı fark ettikten sonra çözüm için bir “denge noktası” bulmalıyız.

“Ben böyle rahatlıyorum.” ya da “Ben böyleyim.” dediğiniz yer denge noktası değildir. Böyle davranarak aslında çok bencilce ve ilişkiyi bir çıkmaza sürükleyen olumsuz bir tavır takınmış oluruz.

Her iki tarafta kendi kuyruk acısının derdine düşerse, günün sonunda bir çıkmaza düşülmesi kaçınılmaz. Bu nedenle karşı tarafı da düşünerek ve olumlu sonuca odaklanarak hareket etmemiz gerekiyor.

Eğer ortada bir sorun varsa bundan kaçmamalıyız.

Halının altına süpürerek ya da sessiz kalıp sağır ve dilsiz bir halde sürecin kendi kendine geçmesini beklemek gerçekçi değil.

Dünya da herhangi bir alanda, bildiğim kadarı ile, kendi kendine geçen bir problem yok. Yani bir anlaşmazlığın çözüme ulaşması için konuşulması gerekiyor. Konuşmak, çözüme ulaşmanın olmazsa olmaz, olumlu ve yapıcı bir parçası. (Elbette doğru şekilde yapılırsa.)

Eğer konuşulmayan konular birikmeye devam eder ve giderek basınç yükselirse günün sonunda ciddi bir patlama kaçınılmaz. Yani problem kendi haline bırakılırsa bir gün patlar!

Sorunlar dile getirilip çözüldükçe, basınç oluşmasının önüne geçildikçe, olası bir patlama da engellenmiş olur.

Peki bu konuşma nasıl yapılmalı?

Öncelikle “Kaliteli Tartışmayı” öğrenerek.

Yani karşı tarafa kırıldığınız, üzüldüğünüz ya da öfkelendiğiniz şeyi ifade ederken, kişiliğe bir saldırıdan kaçınmak, suçlayıcı, yerici olmamak ve yapılan davranış, söylenen söz, oluşan düşünce gibi bozulduğunuz her ne ise bunlarla ilgili konuşmak.

Sonra diğer önemli bir nokta elbette düşünerek konuşmak.

“Zeki insan her düşündüğünü söylemez ama her söylediğini kesinlikle düşünür.”

sözünden yola çıkarak, konuşmadan önce düşünmek ve

“Ben bunu karşı tarafa söylemeli miyim?”

“Bunu karşı tarafa neden söylüyorum?”

“Bunu bilmek onda nasıl bir duygu ve düşünce yaratabilir?”

“Bu söyleyeceğim, ilişkimizi olumlu bir yere taşır mı gibi?” söylenecekleri bir akıl süzgecinden geçirmek.

Aksi takdirde sonuna kadar açılmış bir musluktan, lavaboya akan su misali boşa kurulan cümleler sonucunda kaş yaparken göz çıkarabiliriz.

Tüm bu kontrollü ve kaliteli diyaloğu yapmak için önce sakinleşmemiz, yükselen tansiyonu yatıştırmamız, derin bir nefes alıp farkındalıkla bir konuşma yapmamız gerekiyor.

Belki önden ne söyleyeceğinizi kendi kendinize konuşarak bir prova yapmak ya da güvendiğiniz aklı selim insanlara danışmak, belki biraz yazıp çizip zihninizi toparlamak iyi olabilir.

Ve elbette diyaloğun en önemli parçası olan ve belki de söylenen kelimelerden de fazla etkisi olabilen ses tonu, mimikler ve beden dilinin karşı tarafta olumlu, yapıcı, saygı ve sevgi dolu bir bütünlük ifadesi oluşturmasına özen göstermek.

Karşınızdaki insanla konuşurken onu gerçekten dinlediğinizi dahası “duyduğunuzu” hissettirmek. Ama elbette yapay bir şekilde değil, içtenlikle duyduğunuzu hissettirmek.

Konuştuğunuz konu dışında başka konuları gündeme getirmeden her seferinde bir tek konuyu konuşup çözmek.

Gerilim yükselmeye başladığında tansiyonu azaltmak için adım atmak. Gerilimi tırmandıran bir sarmala girmeden konuşmak.

Yani haklı olmaya değil, barışçıl olmaya çaba göstermek.

Tüm bu adımlar atıldığında muhtemelen can sıkıcı durumlar mümkün olduğunca olumlu olarak çözüme kavuşmuş olacaktır.

Sonuçta can sıkan bir konuyu, can sıkcı bir yaklaşımla çözemeyiz…

Seviliyorsunuz, Sağlıkla kalın. 🤚

19.05.2023 23.45

--

--

No responses yet